16 Temmuz 2014 Çarşamba

İstanbul ne şahane şehirmiş, şehrin dinamizmi nasıl enerji veriyormuş insana meğer...

Upuzun bir aradan sonra blogcuğuma döndüm. Bu seferki gerçekten fazlasıyla uzun bir ara oldu. Ama yoğunluktan ancak dönebildim. Yoğunluk ne derseniz 6 ay içerisinde 2 kere ev taşıdık. Evet doğru okudunuz :-))) Birincisini biliyorsunuz zaten, Ocak ayında bu şehir hayatı bizi yordu hem de babamız nasılsa evden çalışıyor annemiz de işine yakın olsun bari diyerek apar topar tası tarağı toplayıp Sarıyer'in tepelerine Rumeli Feneri yolu üzerinde bir siteye taşındık. İlk bir ay aman doğa pek güzel, havası tertemiz, daha uzun uyuyoruz, Kavin'le daha çok vakit geçiriyoruz, vs derken gitgide aşırı sessizlik, dinginlik, şehirden uzak oluş, zaten dağın başında ormanın içinde olmasından yıllardır yakındığım işimin bu kadar dibine gelmek, çalıştığım kişilerin bazılarını sadece hafta içi işte değil onun dışındaki zamanlarda ev halindeyken de sürekli görmek, pastoral yaşama bir türlü ısınamamak, bu site hayatının kendi içindeki soyutluğu, pek çoğu insanlardan kaçıp ya da şehirde oturabileceğinden daha ucuza oturmak için o civarda oturan insanların tercih ettiği, yapay ve duygusuzca sadece sosyalleşme tatmini yaşamak için sizinle sosyalleşme çabasındaki insanlar bizi bastı. Aslında daha sayarım da zevk meselesi diyerek düşüncelerimi bu kadarla bırakayım.
Sarıyer'den taşınma kararımız, bir sabah eşimin "ya birkaç kapı düzgün kapanmıyor, ev sahibi ile bir konuşup yaptırsak mı"diye sormasıyla açığa çıktı. Eşimin sessizleştiğini, eve gittiğimde keyifsiz ve dalgın göründüğünü ve kızımızın haylazlıklarına karşı da daha az toleranslı olmaya başladığını farketmeye başlamıştım, bütün gün bir ormanın içindeki sessiz sedasız bir sitede bir başlarınaydılar. Sessiz sedasız bir çocuk parkı, çocuğunu alıp şehre gitmeye kalksan yarım saatten önce (trafik yoksa) bir yere gidemezsin. Dolayısıyla eşimin bu kapılarla ilgili sorusuna cevabım, "bence yaptırmayalım, bence biz buradan taşınalım, benim alerjilerim çoğaldı, İstanbul'u özledim, kaosunu bile özledim, evimden çıkıp yürüyerek markete gidebilmeyi özledim, Pazar gazetesini ve ekmeğini almaya arabayla gitmek bize göre değil, hem kızımız da burada çok iştahsızlaştı" oldu. Eşimin birden gözleri parladı ve hemen "evet taşınalım" dedi. Bu bizim için doğru bir karar değildi, Kavin zaten Gayrettepe'de parka alışkındı ve orada bir sürü arkadaş edinmişti bile, parkın belli saatleri vardı, park saat 16:00'ya kadar bizim miniklerin ondan sonra da okul çocuklarınındı. Kavin parkta kimse yokken oynamayı sevmiyor, nereye gidersek gidelim çocuk varsa etrafta "anne çoccuk çoccuk" diye sevinçle bağırıyor. Bu kararı vermemizle taşınmamız arasında yaklaşık 1,5-2 ay geçti.
Yeni evimizin Levent civarında olmasını istemiştik, arabalı hayattan hiç hoşlanmadığımızdan, Levent hem metro hattında olması hem de birçok yere yürüyüş mesafesinde olması bakımından bizim için en ideal nokta diye düşündük. Çok şükür şansımız da yaver gitti ve ev aramaya başladıktan kısa bir süre sonra istediğimiz gibi bir ev bulduk, Ernimiz için bahçesinin olması da ayrı bir güzellik olduğundan istediğimizden de daha güzel bir ev aslında ve durum böyle olunca ev de yepyeni durumda ve çok bakımlı olunca bir temizletip taşınması kaldı ve biz 3 gün içerisinde taşındık. Böylelikle 4 aylık Sarıyer "sırtları" maceramız son buldu ve biz İstanbul'umuza kavuştuk. Şimdi etrafımızda hepsi yürüyüş mesafesinde olmak üzere toplam 6 farklı çocuk parkı var, bunlardan birisi de Zorlu Center'ın güzel mi güzel parkı. Şimdi evden çıkarken Kavin hangisine gitmek isterse ona gidiyoruz. Parklar çocuklarla dolu, bazen sabah bir parka akşam bir diğerine gidiyoruz, haftasonu bir gün içerisinde bazen 3 farklı yere gidip yorulmadan işlerimizi halledebiliyoruz. Kavin'in dayısı hemen yakınımızda birkaç sokak ötemizde oturuyor.
Şehir dışına taşınmayı düşünen, bunun çocuklarına iyi geleceğini düşünen birileri okuyorsa şimdi bu yazıyı, onlara şunu söylemek istiyorum: bu tabii ki bir tercih meselesi ama benim önerim eğer mümkünse önce bunu deneyin, gerekirse kısa dönem eşyalı bir yer kiralayıp bakın. Bu çok radikal bir karar ve İstanbul gibi pek çok olanağınız olan bir şehirde herşeyi uzağınızda bırakıp, ağaç seyretmeye bir yere taşınmak pek de akıl karı değil, en azından biz buna karar verdik ve Mayıs başında döndük İstanbul'a.
Burnumuzun dibinde bir sürü kreş var, hepsinde oyun grupları, etkinlikler, kreş zamanı geldiğinde tut çocuğun elinden bir alt sokağa yürüyerek git. İşte bunlar bizim için muhteşem bir imkan.
Taşınmanın 1 ay sonrasında yorgunluk atmaya yazlığa attık kendimizi, işte birazdan yazlık maceramız geliyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder