22 Temmuz 2013 Pazartesi

Anket

Test: Çocuğunuzun beslenmesi konusunda nasıl bir annesiniz? buraya tıklayıp adım adım bebeğim'in anketini cevaplayarak bu sorunun yanıtını öğrenebilirsiniz.

20 Temmuz 2013 Cumartesi

Çalışan anne en çok onu suçlar, bir suçun olmasa da ben de öyle yapıyorum: İŞ :-)))

Baştan söyleyim bu bir kafa boşaltma yazısı, hafif dertleşme hatta içten içten belki benim gibi düşünen birisi daha çıkar, aşağıya 2 yorum bırakır umuduyla yazılan bir yazı. Daha önce bir yazımda daha kafamın çok karışık olduğunu yazmıştım. Ondan sonra bir süre kendimce düşüncelerimi toparlamışken tatile gidip gelince yine bir kafa karışıklığına düştüm.
İstanbul'un orta yerinde oturuyoruz, işim ise Sarıyer taraflarında hatta Sarıyer sırtlarında demem daha doğru. Yolda geçen vakit, İstanbul'un karmaşası, hava kirliliği, hayat pahalılığı (kira, bakıcı, vb...)derken biz en iyisi İstanbul'dan kaçalım kararımız var. Sonra acaba 1-2 sene daha kalıp ama Sarıyer taraflarına taşınıp öyle mi baksak bir de diyoruz. Bir de benim yaş 36, Allah kısmet ederse ikinciyi de istiyoruz, onun için de çok beklememekte fayda var diyoruz. Bu sefer bu düşünceden yola çıkarak acaba 2.den sonra mı kaçsak İstanbul'dan diyoruz. Ama sonra ben diyorum ki, ikinciyi istiyoruz iyi hoş da, benim önce kilo vermem lazım diyorum (17kg fazlam var). Bu arada bu 17kg'yu Kavin'e hamileyken almadım. Hamileliğimde 7 kg aldım ve sonra hepsini hemencecik verdim ama hamile kaldığımda zaten kiloluydum ve emzirirken hamilelikten sonra verdiğimin hepsini aynen alıp bir de üstüne ekledim ve şimdi biran evvel atmak istiyorum. Ama yapım gereği de böyle kafam hop oturup hop kalkarken bin tane düşünceyle hareket ederken diyet yapamama gibi bir özelliğim vardır yani yapsam da başarılı olamıyorum.

Önce kafamda herşeye karar vermem gerek diye düşünüyorum. Tam da bu nedenle diyetisyene gitmeye karar vermişken, iki çocuklu bir arkadaşım bana, "ya sen neden kendi kendine 5-6 kg verip sonra hamile kalıp, hamileliğinde de yine 5-6-7 kg'nun üstüne çıkmadan hayırlısıyla 2.yi de doğurup sonra önüne bakmıyorsun?" diye sordu. Sonra da ekledi, gideceksin diyetisyene vereceksin fazlalıkların hepsini ondan sonra hamilelikte ohhh diyeceksin, incecik oldum nasılsa, yiyebilirim şimdi...(arkadaşım beni iyi tanıyor, aynen böyle yaparım :-)))) Ondan sonra da artık bakarsın önüne; iş değiştireceksen iş, ev değiştirecekseniz ev, şehir değiştirecekseniz şehir değiştirirsiniz ama öncelik sıran bu olmalı dedi.

Benim de kafama yattı gibi. Hatta ben yine de diyetisyene başlayıp, ilk etapta bir 10kg atıyım hiç olmazsa diyorum. Bir taraftan da Kavin'im daha 14 aylık, şimdiden kardeş düşünmek bile çocuğuma haksızlık ettiğimi düşündürüyor bazen ama sonra onu düşündüğüm için istediğimden kendimi rahatlatıyorum.
Bütün bu kafa karışıklığımın sebebi olarak da işimi görüyorum. Hem çalışmak zorundayım ama hem de çalışmayı seven bir kadınım, hiçbir zaman çalışmıyor olmayı hayal etmedim, en fazla kendi işimin sahibi olabilmeyi, istediğim zaman eve uğrayıp sonra işe dönebilmeyi, hatta işte de çocuğumun zaman zaman yanımda olabilmesini hayal ediyorum ama hep evde olayım gibi bir düşüncem hiç olmadı.

Gelgelelim çalışan ve çalışması gereken bir kadın olarak, yukarıda yazdıklarımı yani kafa karışıklığımı tamamen işe bağlama sebebim, yaşadığımız şehir işten dolayı (eşim evden yurtdışı ile çalışıyor ve işini internet olan her şehirde yapabilir), başka bir semte taşınma ihtiyacımız işten dolayı, 2.çocuğu yapmak ya da biraz daha beklemek işi bağlayan bir konu. Böyle olunca da iş benim özgürlüğümü tamamen kısıtlayan birşeymiş gibi üstüme çöküyor ve yahu çalışan  kadın olmak ne zor iş diye hayıflanıyorum.

Sonuç olarak eşimle birlikte, önceliklerimizi belirleyip o doğrultuda hareket etme yolunu seçtik. İlk önceliğimiz de şimdilik kendimizi acil bir şekilde karar vermek konusunda zorlamamak. Biraz sakin, huzurlu, yaşadığımız her anı sindirerek, içimize sinen kararlar alıp uygulamak.
Tabii bu arada ilginç girişimcilik fikirlerine de açığım ;-) Yani evden çalışma fikrine asla hayır demedeğim gibi, çocuğum olduktan sonra işimi bıraktım, girişimci ruhum kabardı, ufaktan bir iş kurdum şimdi hem para kazanıyorum, bir işim var hem de çocuğumun yanında çok mutluyum diyen başarılı ve girişimci annelere de bizim Erni'nin yemeklere imrendiğinde dili 1 metre dışarıda bakışı gibi imrenerek bakıyorum aynen :-)))









15 Temmuz 2013 Pazartesi

Bebekle Tatil tabii bir de Köpek'le :-)))


Kuşadası
Ohhhh sonunda bloguma, blogumun mis gibi tertemiz sayfalarına geri döndüm. Uzun zamandır yaşanan
olaylardan dolayı bişey yazmak içimden gelmedi. İçimden gelmeye başlayınca da, yaaa ülkede neler oluyor, kadın neler yazıyor baskısı görebilirim diye el atmadım bloga. Sonra Haziran ortası eşimle birlikte aniden İstanbul'dan kaçmaya karar verdik. Topladık bavulumuzu aldık minnoş kızımızı bir de köpeğimiz Erni'yi ve bastık gittik buralardan. 15 gün boyunca yazlıktaydık. Ne twitter açtık ne facebook. Televizyonun yakınından bile geçmedik, ne kadar az bilirsen o kadar mutlu olursun felsefesini uyguladık ve evet doğruymuş.
Gelgelelim tatilimize. Kavin'le ilk deniz tatilimizi Haziran başında Kuşadası'na giderek gerçekleştirdik. Toplam 4 gün kaldık ama denize giremedik çünkü hava soğuk olmamasına rağmen epeyce rüzgarlıydı ve deniz çok dalgalıydı. Ben havuzlardan hiç hoşlanmadığımdan havuza da girmedim ama eşim girmek istedi ve benim tüm karşı gelmelerime rağmen Kavin'i de soktu. Kavin'e üzerinde de tentesi olan şişme bir ada aldık. Biz büyük bir hevesle onu havuza soktuk, banyo yapmaya bayılıyor, suları şapırdatmayı çok seviyor kesin havuz/deniz çok hoşuna gidecek diye düşünürken bizim ki hiç hoşlanmadı bu işten. Zaten biz de birkaç günlüğüne oradaydık, çocuk temiz hava aldı, çocuk parkında bol bol oynadı, temiz havada güzel uyudu  diye düşünerek memnun ayrıldık otelden.
Sonrasında İstanbul'dan kaçmaya karar vermemiz Haziran ortasıydı. Pazartesi karar verip Çarşamba yola çıktık. Erni'de bizimle geldiğinden arabayla gittik. Tabii bu arada ben Pazartesi ve Salı çalışıyorum, izin öncesi olduğu için herşeyi halledip çıkıyım diye bir de ekstra yoruldum. Böylece çanta hazırlama işi Çarşamba sabahına kaldı. Ama geceden listemi yapmıştım. Sabah sadece pıt pıt pıt herşeyi alıp çantanın içine koydum. Ben artık bu işte usta oldum. Hangi oyuncağı almalıyız, hangisini boşuna taşımış oluruz, artık biliyorum. Herşey bir güzel paketlendi, hazırlandı ve biz çıktık yola.
Bursa'da iskender kebabımızı yedik.  Bursa'yı çok beğendim, yemyeşil, sakin, huzurlu bir şehir. Sonrasında yola devam ve Ayvalık'a ulaşınca market alışverişi ve eve 20 dakika mesafede olmanın rahatlığı geldi, ama hem Kavin hem de Erni artık arabadan bıkmıştı. Kavin araba seyahatlerimizde genellikle yolun büyük kısmında uyuyor ama sonlara doğru sıkılıp, epeyce bir mızmızlık yapıyor. Genellikle bu durumlar için ipad'den ona şarkılar dinletiyoruz, mesela Pokoyo'nun şarkısını 10 kez dinleyebiliyor, bazen de baby tv uygulamasından şarkılar dinletiyor ve izletiyorum ve tamamen sakinleştirmese de epeyce oyalıyor Kavin'i.




Yazlık
Erni de araba seyahatlerinde yemek yemeden yola çıkıyor, sadece su içiyor ve çok az ekmek. Eğer yemek yerse muhakkak araba tutuyor ve çok rahatsız oluyor. O yüzden eve ulaşır ulaşmaz mamasını yiyince bahçede koştu yuvarlandı ve çok mutlu oldu.
Ertesi sabah uyandığımızda mis gibi kuş cıvıltıları, yaz güneşi içimizi açtı, kahvaltımızı bahçemizdeki yaseminlerin kokusu eşliğinde yaptık. Kavin ilk kez bahçede oynayacaktı, ve bu işe bayıldı, çimlerde yuvarlandı, oyuncaklarını attı bahçenin içine orada oynadı, çiçeklere dokundu, bitkileri tanıdı, Erni'yle çimlerde oynadılar.
Yazlık
 Üstünü bir güzel kirletti ama olsun çok mutlu oldu.Tabii Kavin bahçede oynamaya başlamadan önce site bahçıvanına kene ihtimalini sordum ve bölgede keneye rastlanmadığını ve içimizin rahat olması gerektiğini söyledi. Ben Kavin'in bahçede oynamasına tatil boyunca müsaade ettim ama hergün kontrol ediyordum her ihtimale karşı.





Gelelim deniz konusuna, plaja gittiğimizde, kum oyuncaklarını ve kovasını yanımıza almıştık. Kavin bu işi çok sevdi, bıraksak saatlerce kumları kovaya doldurup geri boşaltmak suretiyle bu oyunu oynamayı sürdürecek canım kızım. Biz denize giderken her zaman kesinlikle akşam saatlerini tercih ettik, yani saat 16:30-18:30 arası gidiyorduk. Denizden çıkınca hava hala sıcak ancak gölgede durulduğunda yakmayan ya da çok az yakan bir güneş oluyor bu saatte. Şemsiyemizin altında oturuyorduk ve Kavin'de iki şezlongun arasında oynadığından gölgede kalıyordu ve şapkasını hiç çıkarmadık.

Yazlık
Tatile çıkmadan önce güneş kremleri konusunu eşim Almanca ben de İngilizce, Türkçe olarak detaylı bir şekilde araştırdık. Çoğunlukla uzmanlar, yüksek koruma faktörlü güneş kremlerinin de zararlı olduğunu, erken ergenlik'ten tutun başka problemlere yol açabileceğini söylüyorlar ve 30 koruma faktörün üzerinde krem kullanılmaması gerektiği söylüyorlar. Fakat gelgelelim, bebek ve çocuklar için olanların hepsi 50 faktör. Ben de bu durumda daha önce ürünlerini kullannıp memnun kaldığım Bioderma'nın güneş koruma kremini tercih ettim. Bu kremden çok memnun kaldım ve elimden geldiğince bilinçli kullanmaya gayret ettim. Daha açık söylemek gerekirse, Kavin'i plajda bulunduğumuz süre içerisinde gölgede tutup, denize sokarken kremliyor ve sonrasında da hemen yıkayıp kremden arındırıyor ve güneşte tutmuyordum ve bütün günü gölgede geçiriyorduk.
Denizde Kavin ilk başlarda çok ağladı ama sonrasında alıştı ve eğlenmeye başladı. Her ne kadar çıkmakta olan yeni dişler yüzünden 1-2 gün ateşli geçse de (ki deneyimli annelere göre bu adettenmiş :-))) genel olarak şükürler olsun ki güzel bir tatil geçirdik, hepimiz dinlendik ve en önemlisi yavaştan İstanbul'u özlemeye başlamış olarak döndük.
Bebek ya da küçük çocuklarıyla tatile gidecekler için otel yazlık ev kıyaslaması;
Yazlık evde;
Herşeyi kendiniz pişiriyorsunuz.
Yoğurdunuzu da yapmaya devam edebiliyorsunuz.
Çocuğun dikkatini dağıtan birşey olmadan normal rutininizi sürdürebiliyorsunuz.
Her dakika yanınızda bebek bakım çantası ile dolaşmanız gerekmiyor.
Çamaşırlarınızı sıklıkla yıkayabiliyorsunuz.

Otel olunca;
Yemek pişirmiyor, etrafı toparlamıyor, sadece çocuğunuzla oynuyor, uyuyor, denize gidiyor, duş alıp, yemek yiyip aynı rutini tekrarlıyorsunuz ve aslında evdeki kadar yorulmuyorsunuz. Oteller akşam müzik çalan ve sesli ortamlar olduğu için akşam 20:00-20:30 civarında uyuyan çocuğunuz varsa hatta biraz daha geç bile olsa, sizin de o saatten itibaren odada olmanız gerekiyor, odanızın balkonunda fazla ses çıkarmadan kısık bir ses tonuyla eşinizle sohbet ederek günü tamamlıyorsunuz.
Bu noktada yazlık evin bir avantajı devreye giriyor, o da çocuğunuzu odasında uyutup, siz bahçede oturabilir, televizyon izleyebilir, arkadaşlarınızla sohbet edebilirsiniz.

Ben bu kıyaslamadan sonra her ne kadar daha yorucu olsa da çocukla yazlık evin daha konforlu olduğunu düşünüyorum. Öncelikle beslenme konusu çok önemli olduğundan ve biz prensip olarak hazır gıda vermeyi tercih etmediğimizden işin bu kısmı bizim için çok önemli. Saydığım diğer konularda da bana göre yazlık daha ağır bastı. Gelgelelim, otel tatilinde bir yardımcınız olduğu takdirde, otel tatilinin insanı ne kadar dinlendirdiğini da tabii ki tartışmam. Ben bu kıyaslamayı, anne+baba+çocuk, tatilleri için yaptım.
Yazlıkta 2 hafta boyunca Kavin'le bu şekilde alışverişe, denize ve gezmelere gittik :-)))
Blogumda uzun bir aradan sonra yazmış olmanın mutluluğuyla, herkese güzel, musmutlu, reprenkli, mis çiçek kokulu bir yaz dilerim ve yine herkesin Ramazan ayını sağlık ve huzurla geçirmesini dilerim :-)))