30 Mayıs 2013 Perşembe

Uzun Zamandır Yazmak İstediğim Doğum Konusu

Bugün aslında pek birşey paylaşma yazma havasında değildim. Son günlerde işim çok yoğun malum dönem sonu ve harıl harıl sınavlar veriyoruz. Ancak bugün okuduğum Slingomom'ın bir tweet'i ve oradan tıkladığım linkle gittiğim bugün ki blog yazısı - Doğal doğumda madalya mı veriyorlar? - beni hem mutlu etti hem de bunu yazmaya yüreklendirdi. Aslında daha önce pek çok kez bu konuyla ilgili yazmaya niyetlendim, hatta  birkaç cümle yazdım geri sildim, bazen anlamsız durumlarda baskınlığı tutan biraz tutucu bir yapım var, o nedenle yok dedim bu benim özelim yazmamalıyım hem kime ne, bunu yaşayan görür, öğrenir.

Şimdi ise tüm kararlılığımla yazıyorum. Evet ben sezaryen doğum yaptım çünkü öyle olması gerekiyordu. Örneğin kuzenim gibi doktoru normal doğum yapabileceğini söylediği halde ısrarla sezaryen isteyen biri değildim. Ya da doğumdan hemen sonra tanıştığım ve bana ben doktorumdan sezaryen doğum istedim, normal doğum yapamazdım canım tatlıdır benim diyen bankacı kadın gibi düşünmüyordum. Ben kesinlikle normal doğum olmasını çok istiyordum, hep o anı yaşamak deneyimlemek istiyordum.

Ben henüz hamileyken ve normal doğumdan yana kararlı bir hamileyken, çok yakınımdaki arkadaşlarımdan biri kendi doğum hikayesini anlatmıştı ve o zamana kadar tanıştığım sezaryenle doğum yapan tek kişi oydu. Onu dinlerken, bir an bile, doğumunu nasıl -sezaryen mi, normal mi, epidural sezaryen mi- diye takılmadan buna dikkat bile etmeden dinlediğimi hatırlıyorum.

Benim gibi normal doğum taraftarı olan ve sonuna kadar bu düşüncede olan hatta benden 1 ay evvel kendi eşi de normal doğum yapmış olduğu için mutlu olan doktorum, bana sezaryen uygulanması gerekeceğini çok açık ve seçik anlattıktan sonra bu şekilde doğum yaptım. Evet doğum sancısı çekmedim ama evet çok şükür ben de anne oldum, ben de doğumdan sonra yavrumu kucağıma aldım mis kokusunu içime çektim, çok mutlu oldum ve şükretmeye devam ediyorum.

Doğum yaptıktan sonra bir de dikişlerin kaynaması, ağrılı süreç, 1-3 ay arası (kişiye bağlı olarak) spor yapamama gibi bir sürü de çetrefili var sezaryenin ve ben doğumdan sonra da normal doğumun, tabiatın gerektirdiği şekilde doğum yapmanın savunucusu olmaya devam ettim. Fakat bir süre sonra sezaryenle ilgili söylenenler, yazılanlar beni inanılmaz üzmeye başladı. Örneğin bir gün bir yerde Sezaryen çocuğa şiddettir, diye bir başlık çıktı karşıma, onu okuduktan sonra günlerce bunu hatırlayıp ağladığımı biliyorum tabii bir de lohusalık dönemiydi ve aşırı hassastım.

Sonra dur dedim ya, bunu yazanın bu şekilde düşünenin aklı daha uzağa sarmıyorsa ben niye bunu ciddiye alıp üzülüyorum ki. İnsanlar normal doğumu doğruluğunu vurgulamak için ve özellikle de ülkemizde sezaryenin gereksiz yere uygulandığını vurgulamak için bu durumu o kadar aşırı ve duyarsız boyutta eleştiriyorlar ki, aslında istememiş olsalar da sezaryenle doğum yapması gereken ya da gerektiği için yapmış olanlara da dil uzatmış, annelik boyutlarını eleştirmiş ve en önemlisi de duygularını incitmiş oluyorlar. Kısacası kaş yapalım derken göz çıkarıyorlar. Şu anda ifade etmeye çalıştığım bu hissiyatı, normal doğum yapmış bir anne ya da sezaryeni tercih etmiş bir anne, ya da normal doğum adı altında epidural doğum yapmış bir anne anlayamaz. Bence normal doğumun önemini, doğruluğunu ancak normal doğum yapmayı çok isterken şartlar gereği sezaryen doğum yapmış olan bir anne herkese çok daha güzel anlatır.

Çocuğunu doğurmuş olduğu yöntem üzerinden kendisini kıdemli, ihtisas yapmış ya da daha iyi anne sayan kişilerin ise daha psikolojik boyutta değerlendirilmeleri gerektiğinden onu konunun uzmanlarına bırakıyorum ve açıkçası ciddiye almıyorum.

Bitirirken, şu anda anne adayı olup bu yazıya denk gelmiş olan arkadaşlara tavsiye olarak, herşeyden önce güvendikleri ve rahatça soru sorabildikleri, nazlarının geçtiği bir doktor seçmelerini, bu süreçte sağlıklı bir doğum için kendilerine iyi bakmalarını, iyi beslenmelerini, hamileliğin keyfini çıkarmalarını ve doğum zamanı geldiğinde normal doğumu tercih etmelerini fakat bunun için önlerinde engel olması durumunda önemli olanın yavrularını sağlıkla kucağa almak olduğunu unutmamalarını söylemek istiyorum.













26 Mayıs 2013 Pazar

Televizyon Diyeti

Hani ben dizi izlemiyorum belgesel izliyorum diyenler var ya, biz oyuz işte, ailecek televizyon diyetindeyiz. İlle de televizyonumuz geldiyse, İz tv'yi açar onu izleriz, tabii Kavin uyuduktan sonra.
Televizyon diyetimiz tahmin edileceğini düşündüğüm gibi sadece Kavin'in izlememesi için değil. Kendi akıl sağlığımız için de en iyisi bu diye düşünüyoruz. Bütün o diziler, programlar hele hele haberler; şiddet, mutsuzluk, kötülük üzerine kuruluyor. Biz bütün bunlara kapımızı kapatmak istiyoruz. Benim televizyona bakış açım şu, eğer ben bu aleti para verip satın almışsam bu beni 1) Eğlendirmeli 2) Bilgilendirmeli. Bunlar da benim izlemeyi tercih ettiğim şeye bağlı. Bu 2 kategori çok zor bulunduğundan çok nadir açıyoruz televizyonu. Genellikle radyo dinliyoruz ya da kendi müziklerimizi. Bu aralar Okan Bayülgen radyoda kitap okuyor, onu dinlemek de çok keyifli, kitap okurken çok dinlendiren bir sesi var.
Televizyon diyetinin bir eve getirdiği en güzel şey, sohbet ortamıdır. Kavin uyuyana kadar evde bir konuşma, sohbet ortamı oluyor. Birbiriyle konuşmadan tv ekranına bakan bir anne baba değil. Kavin ve Erni oynuyorlar bazen hep beraber oynuyoruz, ben eğer onlar oynuyorsa, hafta içi yapmaya fırsat bulamadığım ev işleirni o arada yapıyorum.
Gelelim tv ve çocuk meselesine. Hep denir ki TV izlemek çocuklara zararlı, izletmeyin bla bla... Ben bu konuyu oturdum bir güzel araştırdım. Araştırdım derken bilimsel araştırmalar yapmadım ama yapanların bulgularına baktım. Sonuçlar üç aşağı beş yukarı aynı. Televizyon yıllardır hayatımızda olduğundan artık çocuklar ve tv izlemek arasındaki ilişki ve olumsuz yanları net bir biçimde söyleniyor. Örneğin ipad'ler için aynı durum geçerli değil. Ipad çok yeni birşey olduğundan ve daha birkaç yıldır kullanıldığından çocuklar üzerindeki etkileri halen araştırılıyor.
Neyse ben konudan uzaklaşmadan devam edeyim. Uzmanlar 0-2 yaş aralığındaki çocukların tv'den hiçbirşey anlamadıklarını sadece renkli şekiller olan, şekillerin değiştiği bir oyuncak olarak gördüklerini söylüyorlar. Televizyondan duydukları konuşmalar çocukların hafızasına yerleşmediğinden konuşmalarına da hiçbir olumlu katkısı yok. Çocuğun konuşmayı öğrenmesi tamamen kendisiyle ne kadar çok konuşulduğu ve ne kadar çok kelime duyduğu ile alakalı bir durum. Buradan yola çıkarak da eğitim ve tv arasındaki ilişkiyi "Daha uzun televizyon vakti, daha geç gelişme ve konsantrasyon sorunu" diye özetleyebiliriz.
Televizyonu açıp karşısına çocuğumuzu oturtmakla yaptığımız başka bir kötülük daha var çocuklarımıza ki bu bence en fenası, çocukları oyundan alıkoyuyoruz ki oyunlar çocukların gelişimi için çok önemli. Kendisini eğlendirmek için oyun oynayabilecekken, biz ona al sen bunu izle kendini eğlendirmek için başka birşey arama diye mesaj vermiş oluyoruz.
Oyun oynayan çocuk eğleniyor ki bu bence çok önemli, öğreniyor, sorun çözüyor, yaratıcı düşünmeyi öğreniyor.
Ben bir yetişkin olarak televizyonun beni neler yapmaktan alıkoyduğunu saymakla bitiremem. Şimdi artık yemek tantanası bittikten sonra kendimi televizyonun karşısındaki koltuğa atmadığımdan akşamları yorgunluk hissetmiyorum ve daha planlıyım,eşimle sohbet ediyoruz. Birilerinin ceplerini doldurmak için yazdığı mutsuz senaryoları, ya da yurtdışından ithal saçma sapan formatları izlemeyerek o kadar çok enerjim kalıyor ve o kadar çok yapmak istediğim şeyi ve evdeki işlerimi yapabiliyorum ki...Hepsinden de önemlisi televizyona bakıp durmak yerine çocuğuma, eşime, köpeğimize zaman ayırıyorum ailece ayırıyoruz. Herkese de tavsiye ediyorum.

23 Mayıs 2013 Perşembe

Çalışan Bir Annenin Günlük ve Haftalık Planı Olur mu? Ben Yaptım Oldu:-)))

Bugün itibariyle tam 5 gündür blogumu çok ihmal ettim aynı zamanda da çok özledim fakat bizim üniversitede sınav zamanı ve harıl harıl çalışıyoruz. Hem biz hem öğrenciler. Ama bugün işlerimin çok büyük bir kısmını halletmiş olarak bloguma dönebildim.
Geçtiğimiz haftasonu havanın da iyice güzelleşmesiyle birlikte epeyce dışarlara çıktık, parklara gittik, artık salıncak, kaydırak zamanlarımız başladı ve oyun parklarında Kavin'in keyifli zaman geçirdiğini görmek bizi de çok mutlu ediyor. Kavin'in salıncaktaki keyiflenişini ve gülmelerini görünce tam mutlu olmuşken parkta oynamakta olan ve annesi gitmeleri gerektiğini söyleyince kendisini yere atıp avazı çıktığı kadar ağlayan 2 yaşlarında bir çocuk ve yine eve gitmek istemediği için kaydırağın tepesinden inmeyerek anne ve babasına terler döktüren yine aynı yaşlarda başka bir çocuk görünce biraz tedirgin olmuyor değil insan. 2 yaşlarında diye belirttim çünkü bu yabancı kardeşlerimizin terrible two diye adlandırdıkları ergenlikimsi ve çocukların asileştiği bir yaş. Yani anlaşılıyor ki o dönemde parklar çok çok büyük önem kazanacak ve biraz uzun kalmamız gerekecek parkta :-))) E napalım bizde şimdiden antreman yapacağız. Evimizin yanıbaşında park olması o açıdan bizim için avantaj. Bazı arkadaşlar  ooo yanınızda oyun parkı var yandınız siz eve zor girersiniz deseler de biz de eşimle birlikte açık hava ve parkları seven insanlar olarak bunu sorun olarak görmüyoruz. Ne de olsa bir de Erni'miz var onun için de çok önemli bu parklar.
Haftasonu aynı zamanda yine faydalı bir iş yaptım, kendime bir haftalık program hazırladım ve bu programa uyuyorum ve yapmak isteyip de fırsatım yok dediğim şey kalmıyor. Bundan sonra her hafta o hafta için yapmam gerekenlerle bu programı güncellemeye karar verdim.
Programın ana(:)))hatları şu şekilde:
Sabah:
05:30 Kalkış
05:30-05:50 Spor (Kondisyon Bisikleti)
05:50-06:00 Duş ve Hazırlanma
06:00-06:30 Kavin'le zaman geçirme ve kahvaltısını hazırlama
06:30 Evden çıkış
07:15: İşe geliş (Evet ben 07:30-16:30 arası çalışıyorum)
12:00-13:00 İşte bu 1 saat çok önemli. Bu gün içerisinde %100 kendime ayırdığım bir zaman dilimi ve çalışan anne olmanın en önemli avuntusu. Bu saatte şunları yapıyorum:

  • Eğer sabah bisiklet sporumu yapamadıysam, ofiste spor salonuna gidiyor ya da kampuste yürüyüş yapıyorum. Tam 1 saat olduğu için üzerimi değiştirmem de işin içinde olduğundan bu günlerde hızlı bir öğle yemeği yiyorum (ya ufak bir salata, ya çorba ya da bir sandviç)
  • Manikür-Pedikür-Fön (Öğle arasında bunları hallettiğim günler de oluyor ve çok iyi hissediyorum)
  • Yemeğimi alıp ofise gelip, kapımı kapatıp bir taraftan ruh halime bağlı olarak ya kitap okuyorum, ya internetten birşeyler okuyorum, ya annemi ya da sevdiğim arkadaşlarımdan birini arayıp laklak yapıyorum. 
  • Bazen de yani sık sık evi skyple'la arayıp yavrumla konuşuyorum :-)))
  • Nadiren de kafamı koyuyorum masama ve uyuyorum (Zzzzzzzzz!!!)
17:30 Eve geliş
17:30-18:30 Ailecek çay keyfi ve Kavin ve Erni'yle oyunlar ve genelde parkta salıncak keyfi.
18:30-19:00 Akşam yemeği hazırlığı
19:00 Kavin Banyo
19:15-20:00 Hep beraber akşam yemeği arkasından masa toplama (Erni de mamasını yiyor)
20:00-20:30 Kavin'le uyku öncesi oyunlar bazen kitap okuma çabalarım (kitabı elimden alıp resimlerini incelemeyi tercih ediyor :-))))
20:30-21:00 Kavin'i uyutuyorum
21:00-21:30 ortalık toparlama, bazen ütü, bazen çamaşır katlama, bazen toz alma, bazen yerleri paspaslama
21:30-23:00 Kocayla sohbet, kitap okuma, müzik dinleme ve blog yazma 
23:00 Uyku

Farkettiyseniz programda televizyon izlenen bir zaman aralığımız yok. Çünkü biz televizyon diyetindeyiz, haftanın bazı günleri Kavin'in uyuduğu saatlerde açıyoruz. Bu diyet sadece Kavin'e televizyon izlettirmek istemediğimizden değil, kendimiz de hayattan keyif almak ve iletişimde bulunmak için :-))) bunu uyguluyoruz ve çok memnunuz.

17 Mayıs 2013 Cuma

Alışveriş Çılgınlığı

Kavin'e hamile olduğum dönemde, özellikle de 7.aydan sonra bende bir alışveriş çılgınlığı başlamıştı. İnternet alışveriş sitelerini, kampanyaları deli gibi takip ediyordum. Resmen gün içerisinde bu işlere belli bir mesai ayırıyordum. Tabii gerekli gereksiz ne hoşuma giderse imkanlar yettiğince alıyordum. Zaten bebek odası'nın eşyalarının gelmesi, onların yerleştirilmesi, odanın süslenmesi çok ayrı bir keyif. Bir de orda şu satılıyor burada bu indirimli derken bir bakıyorsun bir sürü eşya alınmış. Kavin doğduktan sonra da bu uzun bir süre devam etti.
İlk aylarda ne zaman alışveriş isteği beni dürtse kendimin de birçok ihtiyacım olmasına rağmen Kavin için bir şeyler bakıyım, kızıma alıyım diyordum. Sonrasında artık tek başıma dışarı çıkmalarım başlayınca bu sefer, kızım evde ben dışardayım bari giderken bir şeyler alıyım ona diye bir garip düşünce şekli geliştirmiştim.
Kavin şimdi 1 yaşında ve ben yeni yeni kendime birşeyler bakmaya, şu ayakkabı güzelmiş, bu elbisenin altına iyi gider, salona da bunu alıyım, mutfağa da şu lazım şeklinde düşünebilmeye başladım. Bu arada böyle düşünürken de bir taraftan "hmmm kızım için de bakıyım birşeyler" diyorum hala.

Hamileliğimin son trimestr'inde başladım bebek alışverişine. Alışveriş konusunda online alışveriş siteleri beni bir dürttü bir dürttü, paraları resmen saçtım oralara. Hergün aklıma birşey mesela havlu olabilir, odaya süs olabilir, sabah kalkar kalkmaz sırasıyla unnado, limango (kids), markafoni, butikbebe, ebebek, sitelerinde mesai yaptığımı bilirim. Eee tabii bir de doğum iznine ayrılmışım o dönem, yapacak birşey de yok, evde oturmaya da alışmamışım, bu bana tam bir meşgale oldu. Ama tabii bir bağımlılık yaratmadı dersem yalan olur. O kapı çalınıp elinde çeşitli ebatlarda bir koliyle kargocu geliyor ya işte o zaman dünyalar benim oluyordu. Sanki kendim almamışım da tüm sevenlerim bana hediyeler gönderiyorlar ve kutuyu açtığımda sürpriz bir hediye alacakmışım gibi heyecan yapıyordum.

Bu bağımlılık uzun bir süre devam etti böyle ve aldıklarımızın çoğu online alışverişti diyebilirim. Sonra doğuma yakın zamanlarda bende de enerji seviyesinde bir artış oldu ve tabii Nisan ayı olunca havalar da iyiden iyiye güzelleşti, bu sefer bende tam tersi bir davranış biçimi gelişti. Sabah kahvaltıyı yapıp, koca göbeğimle atıyordum kendimi sokaklara, Eminönü Havuzlu Han, favori mekanlarımdan diyebilirim, yerli üretim organik bebek kıyafetleri bulabileceğiniz ama tabii giysilerin yanısıra bebekler, hamileler, anneler için de aklınıza gelen herşeyi bulabileceğiniz bir yer. Orada satılan termal tulumlar, zıbınlar/body'ler hiçbir markada olmadığı gibi aynı zamanda hepsi %100 pamuktan ve organik.

Mothercare'in de hakkını vermem lazım, her anne adayı ve anne gibi ilk gittiğimiz mağazalardan biri de MC'idi. İndirim dönemlerinde, Mothercare çok güzel indirimler yapıyor ve benim bu mağazada en beğendiğim şey birbiriyle takım olan yatak takımları yani nevresim, çarşaf, yastık kılıfı, yatak koruyucu ve pijamalar. Yüzde 50 indirim dönemlerinde hepsi yarı yarıya iniyor. Ayrıca İstanbul'da hiç denk gelmedim ama Ankara'ya gittiğimiz dönemlerde Ankara Forum içerisinde DemStock diye bir mağazada Mothercare'in outlet dükkanı da var ve ürünlerini çok çok uygun fiyatlara bulma imkanınız oluyor.

Benim doğum yapmadan önce alışveriş ve giysi konusu açıldığında hep söylediğim birşey vardı, 1)Kızıma sürekli pembe pembe giysiler giydirmeyeceğim 2) GAP'ten üzerinde GAP yazan birşey almayacağım. Ama sonra ne oldu? Doğum yaptım aradan 1-2 ay geçti, birgün alışverişteyim baktım hoodie dedikleri kapüşonlu fermuarlı ceketleri sıra sıra ve renk renk dizmişler. Aman da pembesi ne tatlıymış diye atlayıp ani bir coşkuyla aldım ve aylardır giydiriyoruz :-))) Epeyce büyük konuşmuşum anlayacağınız. Ama hakkımı yemiyim, onun dışında pembe rengi tercih etmemeye devam ediyorum. GAP'den de çok hoş bebek ve çocuk giysileri bulmak mümkün ve dayanamayıp aldığımız şeyler muhakkak oldu ama oldukça pahalı buluyorum.

Bana göre GAP ve Mothercare'in ekonomik alternatifleri: C&A, H&M ve LC Waikiki. Bu mağazalarda diğerlerinden çok daha uygun fiyata ve çok iyi kalitede ürünler bulmak mümkün. H&M çocuk bölümü ne yazık ki çok kısıtlı sayıda açılmış. Benim bildiğim kadarıyla Marmara Forum'da ve Bayrampaşa Forum'da var. Ama en orijinal ve eğlenceli giysileri orada buluyorum. C&A ve LC Waikiki hem kolay erişilebilir yerlerde oluyorlar hem de gerçekten bol çeşit ve uygun fiyat sunuyorlar.

Tüm bu mağazalarda dikkat etmemiz gereken şey aldığımız ürünlerin mümkünse "Confidence in Textile" etiketini taşıması, üzerlerinde boyalı figürler olmaması ve yine mümkünse %100 pamuktan üretilmiş olması.

Bunların dışında büyük bir keyifle alışveriş yaptığım bir diğer yer de Alman Marketi Rossmann. Rossmann bize yakın olarak Nişantaşı, Ortaköy ve Mecidiyeköy'de var ve kozmetik, temizlik malzemeleri, az miktarda gıda ve çocuk ürünleri satan bir drugstore. İnanılmaz uygun fiyatlarla Domol markasıyla ürettikleri kendi deterjanlarını alabilirsiniz, temizlik konusunda çok memnun kaldım. Aynı zamanda Kavin'in çamaşırlarını onların parfümsüz ekolojik çamaşır deterjanı ile yıkıyorum ve Dalin yumuşatıcı ile yumuşatıyorum. Bebek güvenlik ürünleri, giysi, biberon, emzik, oda ve araba süsleri, oyuncaklar, banyo malzemeleri, bezler, ıslak mendiller ve daha birçok ihtiyacınız olan şeyi bulmanız mümkün.

Şimdi artık benim bu alışveriş ataklarım azaldı, normale döndüm, eğer şu an hamile ve bebek alışverişi çılgını iseniz, biliniz ki hayatınız boyunca böyle kalmayacaksınız :-)))





15 Mayıs 2013 Çarşamba

Çalışan Annenin Doğum İzninden İşe Dönüşü

Her ne kadar bu süreci herkes kendi içinde farklı yaşasa da bazı benzerlikler olabiliyor ve başkasının bunu nasıl deneyimlediğini okumak yeni anneleri rahatlatabilir diye düşünüyorum. Ben Kavin'e hamileyken, doğumuma yakın dönemlerde sanıyordum ki, Kavin'i doğurucam, sonra upuzuuuun bir 3 ay 1 hafta (37.hafta izne ayrılan birisi olarak) kızımla sürekli beraber olacağım ve işe dönüş günü gelip çattığında da sakin sakin evden çıkıp işe geleceğim.

Ama ne oldu dersiniz? Ben doğum yaptım ve ertesi gün "Aman Allah'ım 3 ay mı?" diye saçlarımı yolmaya başladım ve dedim ki hayır mümkün değil, bu süre çok kısa. Çok şükür ki ücretsiz izin alıp Kavin 9 aylık olana kadar evde onunla oldum ve çok şahane, bol gezmeli bir dönem geçirdik.

İşe döndüğüm ilk günlerden de keyif aldım çünkü yeni bir işe başlamış gibi bir heyecan ve motivasyon vardı içimde, sanki tazelenmişim gibi. Ve sandığımın aksine, işe nefret ederek, evden zor çıkarak, ağlayarak falan gelmedim. İşe gelmenin güzel taraflarını da görebilmeyi başardım ve çalışmayan annenin çalışan anneden fiziksel anlamda daha çok yorulduğunu da böylelikle deneyimlemiş oldum.

Gelelim ruhsal anlamda kimin yorulduğuna... İşte bence çalışan anne olmanın zor kısmı burada başlıyor. Tamam bütün gün bebeğinizin, çocuğunuzun yanında olamayacağınızı kabulleniyorsunuz ama bu dalgalanmalı bir kabulleniş oluyor. Yani bir kabulleniyor bir kabullenmiyorsunuz... Bir gün işlere dalıyor arada onun resmine bakıyor konuşuyor, imkan varsa skype'tan konuşuyorsunuz, bir gün geliyor onun yanında olamayıp iş'te bir sürü tuhaflıkla uğraşmak zorunda olduğunuz için stresli ve sinirli oluyorsunuz.

İşe ilk döndüğüm günlerde bir arkadaşıma, ofisteyken sürekli Kavin'in resimlerine bakıyorum, bilgisayarıma wallpaper yaptım, masamda resimler, duvarda resimler, telefonumda resimler, deliriyorum galiba ama Kavin büyüdükçe azalır herhalde dedim ve 9 yaşında bir oğluşu olan bu arkadaşım bana gülerek, Nihan bu hiçbir zaman geçmeyecek, artık sen böylesin dedi :-)))

Çalışmak zorunda olmak ya da zorunda olmasanız da çalışmak istiyor olmak ve doğumdan sonra işe dönmeye psikolojik olarak hazır olarak dönmek için benim tavsiyem kısa vadeli değil, uzun vadeli düşünmeniz  yani 1 ay kaldı, 5 gün kaldı diye gün saymak ve bunu stres kaynağına çevirmek yerine, işe döndüğünüzde de hayatınızdaki bu güzel değişikliğin işinize de olumlu anlamda yansıdığını göreceksiniz.

Artık sadece çalışan bir kadın değil çalışan bir anne olacaksınız. Bir bakıcaksınız ki, işyerinde sinirleri alınmış gibi çalışıyorsunuz:-))) Kimin kime ne dediğini, birinin size ters davranmasını ya da hırs küpüne dönmüş insanları görmüyor, duymuyorsunuz. Çünkü artık odak noktanız çok farklı, artık işiniz gerçekten de hayatınızın bir parçası, sabah gelip, işlerinizi yapıp akşam çıkıp gitmek dışında birşey düşünmüyorsunuz. Zaten eve gittikten sonra işi hiç düşünmüyorsunuz.

Çocuktan sonra çalışmaya birkaç sene ara veren kişiler daha sonra yine iş yaşamına dönme ve adapte olmakta sorun yaşıyorlar. Kimi zaman önceki emekleri bir anda boşa gidebiliyor. Uzun vadede çocuklarımız biz çalıştığımız için bizimle gurur duyacaklar. Çalışan anne olsun, çalışmayan anne olsun, çocuklar anneleriyle her zaman gurur duyarlar ama çalışmak bir tercih bazen de zorunluluk meselesidir.  Eğer çalışmayı tercih ettiyseniz bu asla suçluluk duygusu nedeni olmamalıdır ve bir gün çocuğunuzun da bununla övüneceğini daima aklınızda tutarak gitmelisiniz işinize.

Özellikle okul çağına gelindiğinde annesi çalışan çocuklar, annesi çalışmayan arkadaşlarına imrenirler, annesi çalışmayan çocuklar da annesi çalışan arkadaşlarına imrenirler. Örneğin benim anneciğim ev hanımı ve bize mükemmel bir annelik yapıyor (hala), ama ben çocukken, annesi çalışan ve annesinin işyerine giden, bunu anlatan arkadaşlarıma imrenirdim. Aynı apartmanda oturduğumuz ve annesi çalışan bir arkadaşım vardı, o da bana imrenirdi, okuldan geldiğimde kurabiyeler, kekler yapılmış mis kokulu bir eve giriyorum diye. Ama ben nasıl eve girdiğimde annemin boynuna sarılıyorsam o arkadaşım da annesi işten geldiğinde boynuna atlar annesini öpücüklere boğardı. Yani diyeceğim o ki, biz anne ve babalar olarak çocuklarımızın ihtiyacı olan ilgi ve sevgiyi doğru biçimde verebiliyorsak, çalışalım-çalışmayalım yine de mutlu, sevgi dolu bireyler yetiştirebiliriz.

Bu yazıyı sabah 06:30'da evden çıkarken Kavin'in bana sıkı sıkıya tutunup işe gitmemi istemediği ve benim evden çıktıktan sonra gözlerim dolarak üniversitenin servisine bindiğim bir günde yazdığımı da belirtmeden edemeyeceğim. Hem kendime hem sizlere yazdım bugün :-)))


















14 Mayıs 2013 Salı

Anneler Gününün Ardından; İstanbul'da Ankara'yı Özlemek

Keşke Ankara'ya gittiğimizden haberi olmayan ve evde misafirleriyle çay içerken kapı çalınca açtığında karşısında Kavin'i görünce sevinçten kahkahalar atan annemi videoya çekebilseydik. Annemin sevineceğini biliyordum ama bu kadarını beklemiyordum. Torun sevgisi bir başka,  insanları farklı şekillere sokuyor buna emin olabiliriz. Annem normalde inanılmaz sevgi dolu, aşırı merhametli ve ilgili bir insan olmasına rağmen, sevgisini çok gösteremez ama Kavin'le birlikte hiçbirşey umurunda olmadan sevgisini gösteriyor. Ben de bunun keyfini çıkarıyorum.

Çok hızlı bir haftasonuydu bizimki. Cuma akşamı Ankara'ya vardık, ailece bir akşam yemeği, ertesi gün Tunalı'da bir yürüyüş ve kızımı da benim gezdiğim, büyüdüğüm yerlerde gezdirme turları sonrasında kısa bir Panora ziyareti ve oradan da ailece güzel bir akşam yemeği. Anneler günü sabahı güpgüzel bir kahvaltı ve dostlarla geçirilen bir öğlen ve akşam üzeri yola çıkış ve İstanbul'a dönüş.
Her ne kadar uçak yolculuklarına çıktığımızda, arabayla gitmek daha iyi, daha özgür oluyoruz diye düşünsek de Kavin büyüdükçe durumlar biraz değişiyor. Kavin arabaya bindikten 2 dakika sonra uyuyakalıyor, geçenlerde Cybex araba koltuğu aldık ve Kavin'in de çok hoşuna gitti. Ama uyandığında biz hala yoldaysak bir süre sonra canı sıkılıyor ve arabanın içinde oldukça yüksek bir desibelde ağlıyor. Aynı şey kendi arabasında yürüyüş yaparken de oluyor. Bu sefer ki seyahatte bizi Pocoyo'nun şarkısı ve benim ezberlediğim çocuk şarkıları kurtardı. Kavin ağlamaya başlar başlamaz ben de başlıyorum şarkı söylemeye. Zavallı kocacığım hiç sesini çıkarmadı ama Kavin'in ağlaması mı yoksa benim bu sesle şarkı söylemem mi daha zor geldi ona, bilemiyorum :-)))

Neyse dönelim asıl konumuza:

Aslında bu benim ikinci anneler günüm, geçen sene anneler gününde Kavin daha küçücüktü, sanırım doğalı 3 hafta olmuştu. Kendim bile inanamıyordum henüz. Bu sene daha bir keyifliydi çünkü anneler günüm herkesler tarafından kutlanmakla kalmayıp hediyeler de geldi. Bir kez daha şükrettim. En komiği de, Kavin'i mıncık mıncık seven ağbimin, öğlene doğru "Aaa Nihan gel senin de anneler gününü kutlayım" demesi idi. Ne de olsa ben hala onun küçük kardeşiyim :-)))

Ben türümün muhtemelen tek örneğiyim, aslında yok eşim de benim gibi. Biz İstanbul'da Ankara'yı özlüyoruz. Bir kere orada o samimiyeti özlüyoruz, arkadaşlarımızı, ailemizi, kalabalığımızı, evdeki şenlikli ortamı, gelenimizin gidenimizin eksik olmamasını, yürüyerek bir yerlere gidebilmeyi, insanların daha medeni oluşunu. İstanbul'da yaşayıp, Ankara'lı anneler neler yapıyormuş diye takip eden bir ben varımdır herhalde:-)))
İstanbul gerçekten çok güzel ama diyorlar ya, hayırsız sevgili gibi, insanı serseme çeviriyor, sizi kendisine aşık ediyor sonra da koşturuyor, yoruyor, bıktırıyor, küstürüyor ama sonra bir zaman geliyor hele de güneş kendini gösterince yok diyorsun, burası çok güzel bir şehir iyi ki buradayım ve aslında çok şanslıyım.

Bütün bu dalgalı hissiyatın bir nedeni de gerçekten İstanbul'da Ankara'daki gibi bir arkadaş ortamı bulamamış olmam, oradaki sıcaklığı burada bulamadım, çat kapı gidilen gelinen arkadaşlıkları özlüyorum. Bilmiyorum belki hatta inşallah zamanla burada da aynı ortamı yakalarız. Ben bunun yaşla ilgili olduğuna çok inanmayanlardanım. Ama bu arayışlara da anne olduktan sonra başladım, ailemin ve arkadaşlarımın kıymetini hep çok iyi bildim ama anne olunca daha da çok hissediyorum.



Ankara'da çok sevdiğimiz bir de Tarçın var biliyorsunuz. Tarçın inanılmaz hareketli ve oyuncu. Kavin'i görünce hem sevinçten çıldırıyor hem de Kavin onun bir oyuncağını alacak olursa hemen sinirleniyor. Kavin bu sefer onu epey bir kızdırdı diyebilirim. Ama yine de Tarçın biz gittikten sonra bir mahzunlaşmış, sessizleşmiş arkamızdan böyle bakakalmış :





Bu tarafa geldiğimizde de bizi görünce çok mutlu olan ve muhtemelen 2 gün içinde dönmemize çok sevinen Erni'mizi mutlu görmek çok güzeldi. Kavin'de buna çok sevinmiş gözüküyordu. Ön koltukta Erni arka koltukta Kavin'i gören yanımızdan geçen arabalardaki insanların yüzüne bir gülümseme getiriyor olmak süper birşey. Enerji seviyesi birden hoooooop diye yükseliveriyor.
Bir de eve geldiğimizdeki sevgi gösterisini görseler günün bütün stresini atarlar.







Bu muhteşem haftasonunu bizim için her detayına kadar düşünüp organize eden kocacığıma çok teşekkür ediyorum!!!

10 Mayıs 2013 Cuma

Ankara Yollarından Bildiriyorum

Haftasonunun anlam ve önemi nedeniyle Ankara yolundayız. Aslında annem , kızım yeni görüştük iki günlüğüne yorulmayın çocuğu da yormayın dedi ama anneanne yanımızda olmadan anneler günü kutlanmaz dedik ve ona da haber vermeden koyulduk yollara.
Dayı da yanımızda, anneanneye inşallah güzel bir sürpriz yapacağız. Erni bu sefer ki çok kısa bir seyahat olduğundan Pati Pet House Akatlar'da arkadaşlarıyla keyifli bir haftasonu geçirecek.
Kavin'imiz sabah ben evde olunca kucağımdan inmek ve uyumak istemedi. Oldukça da yoruldu ama arabaya binince mışıl mışıl uykua daldı.
Burdan yani burdan derken sanırım şu anda Adapazarı'ndayız :-))) herkesin anneler gününü kutluyorum!

7 Mayıs 2013 Salı

Oyun Grupları-Play Groups

(Please see below for the English Translation of the Post)

Anne olduktan sonra bu oyun grupları kavramı girdi hayatımıza. Aslında ben hamileliğimde araştırmaya başlamıştım bu konuyu ve birkaç websitesi de bulmuştum ama not almadığımdan şimdi izlerini kaybettim. Eşim ve benim kafamdaki oyun grubu anlayışı ile buradaki oyun grubu anlayışı pek birbiriyle örtüşmüyor. Benim bu konudan anladığım birbirine yakın yaşlardaki çocukları biraraya getirip, çeşitli aktivite ve oyunlar yardımıyla birbirleriyle iletişim kurmalarını sağlamak ve aslında çocuğu sosyalleştirmek.

Biz buna aslında Erni'yle başladık. Köpek sahipleri bilirler, onların da oyun grupları vardır. Birbiriyle
oynamaktan keyif alan köpekleri sahipleri aynı saatlerde çıkarırlar, bir zaman sonra sözleşmeye ve aynı yerlere götürmeye başlarlar köpekleri. Sonrasında dostluklar başlar.
Mesela Erni'nin oyun grubunda dişi bir rotweiler olan Lia, erkek bir husky olan Yaman, ve ilk göz ağrısı ve hatta bir bakıma sevgilisi diyebileceğimiz dişi bir golden olan Max vardır. Max aslında Ortaköy'de kaldı ama diğerleriye ve ismini sayamadığım birkaç köpekle daha aynı zamanda dışarı çıkarlar ve uzun uzun oynayıp enerji atarlar ve sosyalleşirler. Köpekler yaşadıkları, gezdikleri alanları sahiplenirler, onlardan başka köpeklerin de orada yaşadığını anlamaları için sosyalleşmeleri küçük yaştan itibaren başka köpeklerle oynamaları gerekir. Yoksa hırçın olurlar. Tüm canlıların sosyalleşme ihtiyacı vardır.


Çocuklar da başka çocuklarla bir araya gelmeye, oynamaya, paylaşmaya ne kadar erken başlarlarsa o kadar iyi olur. Bu düşünceden hareketle, oyun grubu arayışımızı oldukça yoğunlaştırdık ama gerek çevremde, gerekse internette sadece şu anda oldukça popüler olan ve çocuğunuzla bir oyun grubuna katılmanız için çok yüksek rakamlar talep eden, etrafımdaki birkaç kişinin gidip, o paraları vermelerine rağmen bir de hiç memnun kalmadıklarını söyledikleri yerler dışında birşey bulamadık.
Bu oyun grubu kurma düşüncesine ne zaman kapıldım?
Çocuktan sonra, aslında etrafımızda birçok arkadaşımız olmasına rağmen çocuklu arkadaşımızın çok az ve olanların da çocuklarının büyük yaşlarda olduğunu farketmemle daha fazla paylaşımda bulunabileceğim yeni arkadaşlar edinmek istediğimi farkettim. Hep "ben" diye yazıyorum ama eşim de ben de aynı duyguları yaşıyoruz. Biz Gayrettepe'de oturuyoruz ve bir Oyun Grubu kurma hayalimiz var. Evimizin yakın çevresinde, Kavin'in yaş grubunda, birazcık daha küçük ya da birazcık daha büyük çocukları olan kişilerle çocuklarımızı evlerimizde ya da yazın parklarda bir araya getirebileceğimiz hem kendimiz deneyimlerimizi paylaşabileceğimiz, dostluklar kurabileceğimiz, çocuklarımız için aktiviteler planlayabileceğimiz ve en önemlisi çocuklarımızın güzel vakit geçireceği oyun grupları oluşturmak istiyoruz. Bu aslında çok basit birşey, bunun için bir sürü para vermeye gerek yok, hepimiz aynı süreçlerden geçiyoruz ve bu süreçleri birlikte geçirmek çocuklarımızı bir araya getirmek için bir yerlere kayıt olmaya gerek olmamalı bu işi evlerimizde de yapabiliriz diye düşünüyorum.

Babası Kavin'le Almanca konuştuğundan, civardaki Alman ailelerle ve diğer yabancı ailelerle de biraraya gelmekten memnun oluruz.
Bu yazımın bir yerlere ulaşmasını ve çocuklarımızın akranlarıyla sosyalleşebilmesini umuyorum. Siz de aynı düşüncelerle bu yazıya denk geldiyseniz ve tanışmak isterseniz alta yorumlarınızı bekliyorum :-)))

ENGLISH TRANSLATION:


Home Playgroups in Istanbul


Play Groups

I came across the term "playgroup" after I became a mother. I actually started my research about playgroups in the neighborhood during my pregnancy and I did find some websites where people left messages but in time, I lost track of them. The concept of playgroup that I and my husband share does not match the one here in Istanbul. What we gather form this concept is to have a group of children in the same age range and make them play, sing, interact and mainly socialize with each other.
We actually kind of got introduced to this concept by our golden retriever dog Erni. Families with dogs know that, dogs have play groups, too. Dogs get friendlier with some other dogs and their owners tend to take them out at the same time and to the same place, park so that they can play together while the dog owners socialize, too. And friendships start.

In Erni's play group, there is a female rotweiler named Lia, a male husky named Yaman and also his first friend and actually girlfriend Max :-))), who is a female golden retriever. Erni used to meet Max in Ortaköy back when we lived there but he socializes and plays with the others and many more. Dogs feel they own the place they live and play, they tend to protect it from strangers meaning other dogs also. So, they should be interacted with other dogs at a young age so that they learn to share. Otherwise they become combative. All beings need socializing.


Same with children. The earlier they meet other children and learn to play, share and socialize, the better. My husband and I came up with the idea of a home playgroup with this idea. However, we have not been successful so far with our internet search and from what we heard from people around us. We have not heard or read about any play groups other than a couple of fancy kindergartens or children's and parents clubs that charge enormous amounts of money just for a 2hr play group. And to add to that, a couple of people I know, who have been to these places, were not satisfied at all and regret having paid so much money.
When did I start considering forming a home playgroup?
I have realized and felt the need after having my daughter Kavin that although we have many friends, they either do not have children or they have children way older than Kavin, that I need new friends, who have babies at a similar age with Kavin (1 year old) a little bit younger or a little bit older. I keep writing "I" but my husband felt the same need, too. Especially that he's babysitting our daughter. We live in Gayrettepe and would like to have a home playgroup in Gayrettepe and/or surroundings. We can meet in our apartments or if the weather's nice, in parks and have our kids and ourselves socialize and enjoy making new friends at the same time, through sharing our experiences, organizing small parties, picnics, planning activities for our children. This is very simple and we do not have to spend lots of money to meet new parents and make playgroups for our children, we do not have to register anywhere or rent a venue, we can have fun events, activities at our homes, too.

Since my husband speaks German with Kavin, we would be happy to meet German speaking parents and families as well as English.
I hope that I will reach parents, who share the same ideas and feelings through this post and have our child and ourselves make new friends. If you share our thoughts and would like to meet new parents please leave a comment below, so that we can meet.:-)))

6 Mayıs 2013 Pazartesi

Bebekle Uçak Yolculuğu




Kavin yeni doğduğu dönemlerde hatta sanırım 5 haftalıktı, ilk uçak yolculuğumuzu yapacaktık. Nasıl heyecanlandığımı size anlatamam. Hem ilk uçak yolculuğumuzdu hem de anne kız birlikte gidiyorduk Ankara'ya, babamız bir hafta sonra gelebilecekti. Annem'e "ya çok ağlarsa ben ne yaparım, tek başıma da olacağım, kesin çocuk ağlayacak, uçakta herkesin içinde emzirmek istemiyorum" diye söylene söylene başının etini yemiştim. Annemin ilk lafı "kızım insanlar Amerika'da doğum yapıp 10 günlük bebekle uçağa binip dönüyorlar sakin ol" olmuştu. Ama işte öyle olmuyor insan bir panikliyor.
Bu süreçte tabii ki "Bebekle Uçak Yolculuğu"  yazıp konuyu bir de google'ladım. Bu konuyla ilgili çok fazla bilgiye ulaştım denemez ama yine de her zaman ki gibi babycenter imdada yetişti, yani gibi birşey. Oradaki tavsiyelere bir güzel uydum.

Herşeyden önce kendime bir liste yaptım. Hala da seyahate çıkmadan önce listemi yapıyorum bana inanılmaz yardımı oluyor seyahat check-list'inin.

Yanıma alacaklarımı bavula ve el çantama diye sınıflandırarak bir güzel listeledim. Sonrasında yanıma almak üzere süt sağdım. Ben süt pompalama terimini kullanıyorum gerçi :-))) Yani bir şişe süt pompaladım :-)))
Uçak seyahatinde yanınızda olması gerekenler ve yapmanız gerekenler:

  • Emziriyorsanız ve uçakta emzirmek sorun değil diyorsanız işiniz çok kolay, bu durumda yolculuk sırasında bol bol emzirin derim.
  • Emziriyorsanız ama uçakta yapabileceğimden emin değilim diyorsanız süt pompalayın/sağın ve yolculuk sırasında bebeğinize sütü içirin.
  • Emzirmiyor ve mama veriyorsanız yanınıza biberon içerisinde mama alın.
  • Emzik kullanıyor musunuz bilmem ama biz Kavin doğduktan iki gün sonradan itibaren kullanıyoruz ve uçakta kesinlikle inanılmaz yardımcı oluyor.
  • Uçağa binmeden önce kesinlikle altının temiz olduğundan emin olun. 
  • Eğer su içebildiği dönemde iseniz yanınızda bebeğiniz için su da bulundurun.
  • Ek gıda ile besleniyorsa, yine de yanınızda sütü olsun.
  • Bebeğinizi kucağınızda taşıyabildiğiniz kanguru yada sling'lerin uçak yolculuğunda ne kadar yardımcı olduğunda inanamazsınız. Biz BabyBjörn kullanıyoruz ve Kavin onun içinde çok mutlu oluyor. Özellikle ilk aylarda çok küçük olduklarından ve oturamadıklarından uçakta verdikleri kemerle bebeğinizi bağlamak hiç de güvenli değil ve bebek rahat edemez diye düşünüyorum. BabyBjörn kanguru ile bebek size tam 5 yerden bağlı şekilde duruyor ve ayrıca uçak kemerinize bağlamanıza gerek bile kalmıyor. Bazı havayolları yine de bebek kemerini takmanızı istiyor ve bebeğiniz kangurudayken onu da takmak mümkün.

  • Bebeğinizin bezleri, pişik kremi, ıslak mendillerini yanınıza almayı unutmayın. 
Uçakta bebekler neden ağlar?

Uçak yolcuğunda belli noktalara dikkat edilmediğinde bebeğiniz karnı tok, altı temiz ve uykusunu almış olsa da ağlayabilir. Uçakta bebekleri en rahatsız eden şey hava basıncı ve kulak tıkanmasıdır. Kulağı tıkanan bebeklerin kulakları çok ağrır ve çok ağlarlar. Düşünsenize, bizlerin bile uçakta kulağımız tıkandığında, basınç değişikliklerinde nasıl rahatsızlık verir.

Uçakta bebeğinizin kulağının tıkanmaması için ne yapmalı?

Bunun yegane çözümü bebeğinizin emzik, biberon ya da meme emmesidir. Eğer emzik emen bir bebek ise işiniz çok kolay, yolculuk boyunca yeme-içme zamanları dışında emziği ağzında kalsın.
Emzik emmiyorsa, özellikle kalkış ve iniş sırasında biberon vermenizin çok faydasını görürsünüz.
Bütün bu noktalara dikkat edildikten sonra kucağınızda sessiz sakin uyuyan mis kokulu yavrunuzla yolculuğunuzu rahatça tamamlayabilirsiniz. 

Bebekle uçak yolculuğu yaparken başka nelere dikkat etmeli?

Öncelikle süreç havalimanına girişte başlıyor. Bütün çantalar, bebeğinizin arabası, ana kucağı teker teker röntgen cihazından geçiyor ve bu işlem arabayla bir de bagajlar teslim edildikten sonra uçağa giderken yeniden yapılıyor. Eğer bebeğinizin arabasını da yanınızda götürüyorsanız onu bagaj teslim ederken değil uçağa girerken kapısında görevlilere teslim ediyorsunuz. Uçaktan indiğinizde de yine uçağın kapısında size teslim ediliyor. Ancak check-in işlemi yaparken araba için etiket basılması oldukça zaman alan bir işlem, o nedenle bu güvenlikten geçme seremonisi ve check-in işlemlerini göz önünde bulundurarak online check-in yapmış olsanız bile havalimanına vakitlice gitmenizi ısrarla öneriyorum.
Ayrıca THY ve Pegasus check-in sırasında bebekli yolcularına tabii ki imkanlar dahilinde yanları boş kalacak şekilde koltuk veriyorlar. Böylelikle yanımdakini rahatsız eder miyim derdiniz de olmuyor.
Dikkat edilmesi gereken başka bir nokta da, uçuş saatiniz. Bebekle ve çocuklarla yolculuk yaparken genellikle öğlen uçuşlarını seçmeniz uygun olacaktır. Bu saatlerde sizin gibi bebekleriyle yolcu eden pek çok kişi olduğunu göreceksiniz,sabah ve akşam uçuşlarını seçerseniz iş seyahatine çıkmış veya dönen bütün çalışacak ya da çalışmış olan, yorgun ya da stresli insanlarla seyahat etmek yerine, sizin gibi çocuğuyla yolculuk yapan, çocuğunuz ağlasa ya da bağırsa dahi rahatsız olmayacak ve anlayışlı olacak kişilerle yolculuk yapmış olursunuz.
Hepimize keyifli yolculuklar dileyerek bitiriyorum :-)))

1 Mayıs 2013 Çarşamba

Annelerin Korkulu Rüyası: Akil Anneler

Dün twitter'da okuduğum bir tweet bu yazıyı yazma isteği uyandırdı bende. Etrafımızda ne kadar çok bize akıl veren insanlar var değil mi? Buna kesinlikle karşı değilim ama benim tercihim birisinin bana ben sorduğumda akıl vermesi olurdu. Hatta bir de engin tecrübelerinden dolayı bizlerin henüz hiçbir şey bilmediğimizi söyleyip duranlar var.
Bu kişilerle aslında çok erken yaşlarda tanışılıyor. İlkokuldayken bile hatırlıyorum böyle bir iki çocuk. Ama sanırım bunun en rahatsızlık verecek şekilde hissedildiği dönem hamilelik ve çocuk doğduktan sonraki dönem. Bu kişiler ileri safhalarda nasıl hissedeceğinizi, ne yapmanız, yemeniz, içmeniz gerektiğini, kısacası sizi nelerin beklediğini ve sizin neler yapmanız gerektiğini genellikle de önüne bunlar iyi günlerin cümlesi ekleyerek gayet negatif bir şekilde aktarıyorlar. Genelde arkası şöyle geliyor:
Hamileyken:

  • Hiç uyuyamayacaksın
  • Çok bulantın olacak
  • Aşırı terleyeceksin
  • Ayakların şişecek öyle bir ağrıyacak ki
  • Evden çıkmaman lazım
  • Bol bol ayaklarını uzatıp dinlenmen lazım
  • Çok kilo alacaksın
  • İki adım attıktan sonra yorulacaksın
Emzirme Dönemine Girerken ve Emzirme Döneminde:
  • Daha göğüslerin yara olacak, çatlayacak 
  • Süt az geliyorsa mama ver ben öyle yaptım çok rahatlık
  • Şimdiden süt sağ sonra çok kolaylık olur (doğum yapalı 1-2 hafta olmuş)
  • Şunu ye, bunu sakın yeme
  • Şimdi iyi, ek gıdaya geçtiğinde yemeyecek uğraştıracak çok
Sonraki aşamalar:
  • Emeklemeye başladığında işin zor
  • Yürümeye başladığında siz biteceksiniz
  • Konuşmaya başladıklarında çok fena 
  • İkinci çocuk düşünülüyorsa ya da ikinciye hamileyseniz: ikisiyle birden başetmen çok zor
  • Kardeş kıskançlığı çok zor, vs...
Bize özel bir durum olarak:
  • Ermi çok kıskanacak
  • Hayvan sizin sadece kendisiyle ilgilenmenize alışmış, çok mutsuz olacak,
  • Erni'yi vermek zorunda kalacaksınız, vs...
Şimdi bakıyorum da insanlar ne kadar negatif düşünüyorlar ve sizin de negatif düşünmenizi sağlamaya çalışıyorlar. Bu tarz düşünen ve davranan insanlarki kötü niyetle yapmadığını çok iyi bildiklerim var, sadece düşüncesiz davranıyorlar ve dünyada tek bir insan tipi olduğunu zannediyorlar.Yani çocukken de aynı çocuk, büyüyünce de aynı yetişkin, anne olunca da aynı anne tiplemesi...
Geçenlerde Kavin'e mama yedirirken, çok da sevdiğim bir arkadaşım yanımızdaydı ve bana "Aaaa napıyorsun kaşığı çok doldurmuşsun o kadar yiyemez kaşığın ucuyla azar azar yedir" diye tepki verdi, sonrasında aynı anda Kavin'in kaşıktaki mamayı bir güzel yediğini görünce, ben daha sesimi çıkarmadan bana "Çok özür dilerim, kendi çocuğumla aynı davranacakmış gibi tepki verdim, her çocuğun aynı olamayacağını söz ağzımdan çıktıktan sonra farkettim, şimdi geri alıyorum" dedi. 
Ben şahsen her yiğidin yoğurt yiyişi farklıdır diye düşünenlerdenim. Arkadaşlarımda gördüğüm ve yararlı olacağını düşündüğüm birşey varsa örnek alır uygularım, ama kimseye akıl satmaya kalkmam, neyin doğrusu nedir, ya da gelecekte onları neler bekliyor konularına bana sorulmadığı sürece hiç girmem. Sorulduğunda dahi, bizim böyle, biz şu şekilde seviyoruz, yapıyoruz gibi cümleler kurarım, çünkü toplumun doğrularından değil kendi doğrularımızdan bahsediyorum.  Benim annem de böyledir, annem bile bana her çocuk ve annenin aralarında kendi dilleri vardır der. Bana soru sorulmadığında hiçbir şeye karışmam, eleştirmem, bilmişlik taslamam ve doğal olarak aynısını da karşımdan beklerim. Bunun boş bir beklenti olduğunun farkındayım ama   burada bunları yazmak istedim çünkü özellikle yeni doğum yapan anneler o hassas dönemde bunları kaldırmakta biraz daha zorlanabilirler ve belki bu yazıya denk gelip okuyup bir tek ben değilmişim diye biraz rahatlayabilir, gülüp geçebilirler :-)))